Bir İngiliz Cevaplıyor: Esip Gürleyen Türk Süvarileri Nasıl Yok Oldu?
Çin’den İtalya’ya kadar esip gürleyen Türk süvarileri yenileşme hareketlerinden nasıl çıktı, süvarilerimize ne oldu? Sorunun cevabını bir İngiliz veriyor.
Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemlerinde girişilen yenilik hareketleri ne yazık ki her alanda başarılı olmadı. Hatta bazı noktalarda medeniyetimize büyük zararlar vermiştir. Bu yaralar Türkiye Cumhuriyeti’ne de yansımıştır. Ve hala halk nezdinde üzüntüyle dile getirilmektedir, vicdanları da sızlatmaktadır. Hatta sadece biz değil, işine son derece bağlı olduğu anlaşılan bir yabancı süvari subayı, rakibi olan bizler adına, Türkler için, durumu nasıl veryansın ederek naklediyor size sunayım.
İngiliz süvari subayı L. E. Nolan 1853’te basılan Cavalry – Its History and Tactics adlı kitabında Osmanlı ordusundaki yenileşme hareketlerinin Türk süvarisi üzerindeki etkilerini şu sözlerle açıklıyor;
“Çağlar boyunca Avrupa’daki en iyi süvariler tartışmasız olarak Türkler idi. Binicilerin ve atların büyük çoğunluğu imparatorluğun Asya’daki topraklarından gelir, geri kalan kısımın esas unsurları da yine Asya kökenlilerden oluşurdu. Atları çok da yüksek olmamakla birlikte (nadiren 14 karıştan yüksek) çevik, güçlü fakat uysal, her an kontrol edilecek şekilde eğitilmişti. İçi boş eğerleri görece ağırdı ama geri kalan ekipman hafifti. Süvariler atalarının her daim kullanmış oldukları, geniş tabanlı, kısa üzengilerle at binerler ki bu doğuştan alışık oldukları sürüş biçimde onları at üzerinde düşürmek çok zordu.
Kılıçları hafif, parlak ve keskindi ve ayrıca kuşaklarında kılıçtan daha kısa, hafif eğri, yatağan adı verilen ustura gibi keskin bir silah daha taşırlardı. Bazı Sipahiler uzun kargı veya mızraklar da taşırdı ama iş yakın dövüşe geldiğinde bunlar kullanışsız olduğundan bir kenara atılırdı.
(Sultan II.) Mahmud askerlerine Avrupalılar gibi giyinip görünmelerini sağlamak ve uzun üzengiler kullanarak at binmeyi öğretmek için Fransız, İtalyan ve Alman subaylar getirtti. Müslüman halkının iğrendiği hatta nefret ettiği biçimde onları sıkı elbiseler, dar pantolonlar içine hapsetti. Sultanın oğlu ve varisi Sultan Abdülmecid’in hükümdarlığı sırasında bu sistem son derece kararlılık ve inatla son on iki yıl içinde genişletilerek sürdürüldü. Şu anda rahatlıkla söylenebilir ki Türkler dünyanın en kötü binicileri haline geldi.
Kısa üzengilerle dizleri karnına yakın biçimde at binmeye alışmış süvarilere Frenk tarzı uzun üzengilerin kullanımı öğretilemedi. Askerler hemen her zaman at üstünde tutunamayıp düşüyor, bir yerlerini kırıyor. Silah olarak kargı taşıyorlar nadiren de kötü biçimde üretilmiş, ağzı kör, garip bir kılıç bulunduruyorlar. Şimdiki atları da kötü, eski soylu atların nesilleri tükendi. Merkezi hükumet son elli yıldır yenilik ve medeniyet getirme adı altına yüzyılın başındaki gibi geçmişteki soylu atları yeniden üretebilecek, orduya hafif süvari birlikleri sağlayabilecek ne bir köklü aile, ne de yerel zenginlerden bir kimseyi bıraktı. Karamanoğulları, Paşaoğulları, Asya’daki diğer tımar sahipleri, ellerinde esas aygırları bulunduran Rumeli’deki süvari üstatları, hepsi yok oldu.”
Semih Koyuncu’dan gördüğüm izinli alıntılı kısım üste yer alırken; azıcık ek bir araştırmayla Nolan’ın bizzat yazdığı kitaba böyle bir yer koymasının sebebini de öğrenmiş bulunmaktayım. Büyük Britanya’nın Osmanlı İmparatorluğu’nun yanında Kırım Savaşı’na katılmasıyla burada görev alan L. E. Nolan, o dönem resmen İstanbul ve Hicaz arasında savaşta kullanılacak at bulmak için fink atmış. Nihayetinde Osmanlı zamanında bedevilerden, çoğunun da Hicaz’da Hayber bölgesindeki Anizah kabilesinden edinilen, 300’e yakın at edinip yetkililerle İstanbul’a dönmüşler.
Balkanlar’da esip gürleyen Evlad-ı Fatihan’a, o akıncılar ve o güzel atlara neler olmuş… Aşağılamak için söylemiyorum, elin adamı geliyor, savaşta kullanılacak atın kaliteli olmadığını görüp İstanbul’dan Hayber’e kadar mekik dokuyup, atları bulup savaşa katılıyor. Bu gerçekten düştüğümüz halin ne denli vahim olduğunu gösteren son derece mühim bir örnektir ve acıklıdır. Yeniliklere, gelişime karşı değilim ancak yok olan ananelerin, hele ki ordu gibi bir kurum için nelere sebep olduğunu birlikte okuyoruz, şu an olduğu gibi…
YouTube‘a neredeyse her gün yeni video ekliyorum, akşamları da Twitch‘de canlı yayındayım, bu platformları kontrol etmeyi de unutmayın.