Operencia: The Stolen Sun İncelemesi
Başına oturana değin ne kadar güzel olduğunu anlayamadığınız oyunlarda bugün…
Yanlış anlamayın, bunu oyun kötü gözüktüğü veyahut türü belirsiz olduğu için söylemiyorum. Aksine neresinden bakarsanız bakın Operencia’nın klasik bir Dungeon-Crawler olduğu belli oluyor. Fakat ne görsellerinden ne de tanıtım materyallerinden, oyuncu karşısına tam olarak neyin çıkacağını bir türlü kestiremiyor.
İşte bu sebeptendir ki, medyada üzerinde çok konuşulmayan ve satın almadan evvel incelemesini okumanın internette dolanmaktan evla olduğu ( çok popüler olmayan bir türe müntesip olması da bir neden tabi) yapımlar arasında yerini alıyor Operencia.
Peki Operencia the Stolen Sun tam olarak nasıl bir oyun. Dungeon-Crawler türüne herhangi bir şey katıyor mu? İnovatif bir yapım mı? Gelin biraz üzerinde konuşalım.
Neporancia?
Operencia sevgili okur. Bu isim oyunumuzun ismi olduğu gibi, aynı zamanda oyunun geçtiği diyarın da adı. (Tamriel yada Rivellon gibi düşünün)
Operencia büyülü, mistik ve görece tanıdık gelen bir diyar. Bunun nedeni ise Operencia’nın ortaya çıkışında oyunun geliştiricisi Zen Studios’un, kendi merkezlerinin de bulunduğu, Macaristan kültüründen inanılmaz etkilenmiş olması.
Zen Studios Macaristan kültür ve tarihinden etkilendiğini kendi web sitelerinde dahi belirtiyor. Gizli saklı bir durum yok yani, bir Türk firmasının Türk mitolojosinden esinlenerek kaliteli bir indie oyun yapması gibi düşünün. (İnşallah o günleri de görürüz)
Oyuna başlar başlamaz (oyunun tutorial kısmı da hikayenin bir parçası bu arada) karakter olarak “Kral Attila”yı yönetmeye başlıyoruz. Yanında da kocası gibi savaşçı eşi Rêka (gerçek hayatta Attila’nın ikinci eşidir) grubumuza dahil oluyor. Bir süre bu ikili ile yol alıp, karı koca atışmalarını dinleyip, bir yandan da oyunun temellerini çözdükten sonra grubumuza bir de Göncöl isminde “kraliyet şamanı” katılıyor.
Bu üçlü alevler içindeki bir köyde yollarını bulup sorunun kaynağı olan ejderhanın karşısına dikiliyorlar. Sözüm ona bu Ejderha normalde kendisi iyi biriymiş ama insanlar onu kötü olmaya itmiş, insanların adaletsizliğinden bıkmış, o sebepten de yeraltı dünyasının kapısını açmış ve yeraltının yaratıklarını dünyaya salmış.
Attila’nın bütün bunlara cevabı ise (tamam, mübalağa ediyorum, ama buna yakın bir diyalogdu oyundaki de) “Lan 3 başlı tırrek, sen kimsin bu kararı veriyorsun, kime göre neye göre iyi adamsın! Kes traşı da birbirimizi mi boğazlıyoruz ne yapıyorsak yapalım” oluyor.
Sonrasında Attila, tanrıların hediyesi olan, kudretli kılıcını sallıyor ve Thaid isimli ejderhanın üç başını birden oracıkta gövdesinden ayırıveriyor. Bunun ardından yeraltı geçidini kapatıp mühürlüyor, kalan yaratıkları temizliyor, tekrar ülkesinin başına geçiyor ve Operencia’da uzun bir müddet yine huzur hüküm sürüyor.
Hikayenin şu noktasına kadar gördüğünüz üzere bir nevi masalın anlatılmasına şahit oluyoruz.
Bahsetmeyi unuttum, affedin. Oyunun bir adet hikaye anlatıcısı da var aslında. Böyle yanık sesli bir hatun kişi, masal anlatır gibi anlatıyor ara sahnelerde hikayeyi.
Sonrasında mı? Aradan yıllar geçiyor ve köylü bir genç, gecenin mürekkep karası uçsuz bucaklığının içinden süt beyazı, bembeyaz bir geyiğin sessiz öğüdüyle uyanıyor.
Sıra kendi masalımızı yazmaya geliyor anlayacağınız.
Kendi masalını yazan kahraman
Geldik mi asıl oyunun başlangıcına? Geldik. İlk ne yapmak gerek, elbette karakter oluşturmak.
Karakter oluşturma ekranı çok detaylı değil. Zaten kare kare ilerlediğimiz bir dungeon-crawler’dan inanılmaz detaylı bir karakter oluşturma ekranı beklemek, özellikle oyunun bağımsız bir yapım olduğunu göz önünde bulundurduğumuzda, abes olurdu.
Karakter oluşturmaya başladığınızda evvela cinsiyetinizi seçiyor, akabinde size sunulan 4 adet hareketsiz karakter görselinden (portrenizi ve ara sahnelerde boydan görüntünüzü belirliyor) birini seçip sınıf seçimine geçiyorsunuz. Operencia’da, fantastik herhangi bir oyunda karşılaşabileceğiniz, en standart hatta en klişe üç sınıf seçeneği sizleri bekliyor; Savaşçı, büyücü ve hırsız.
Sınıfınızı belirledikten sonra (ben büyücü seçtim) sıra kökeninize geliyor. Boyundan büyük işlere kalkışmak üzere olan köylü bir genç olarak Operencia’nın neresinden olduğunuz önemli, zira kökeniniz size bir takım ekstralar kazandırıyor. Onu da seçtikten sonra stat dağılımı, yetenekler ve son olarak da isim seçimi ile karakter oluşturmayı tamamlıyorsunuz. Dediğim gibi, karmaşık değil, hatta dungeon crawlerlar özelinde dahi biraz fazla basit. Fakat Operencia’da inanılmaz karışık bir oyun değil ve bu basitlik ona yakışıyor.
Tabi karakter oluşturma aşamasından da önce oyun size sırayla zorluk seçenekleri sunuyor. Bakın seçenekleri diyorum zira bir tane yok. Hani klasik anlamda “easy-normal-hard” da yok. Oyun tek bir zorluk seviyesine sahip. Sizin yapacağınız seçimler oyunda bütün karakterleriniz bir savaşta öldüğünde oyunun komple gameover olup sizi oyunun en başından oynamaya mecbur bırakması, sadece odun harcayıp dinlendiğinizde oyunu kaydedebilmeniz ve size sadece tek bir kayıt slotu sunulması gibi değişkenleri etkiliyor. Oyunun oynanış ve düşmanlar açısından zorluğu sabit anlayacağınız.
Oyuna başlar başlamaz partinizin ilk üyesiyle tanışıyorsunuz. Adımınızı atacağınız ilk zindanın (bizim durumumuzda sular altında kalmış bir kale) hemen girişinde yarı baygın halde bulduğunuz Joska hem oyunun en eğlenceli karakteri, hem de oyun içindeki her türlü detayın not edildiği günlüğümüzün günlük tutucusu olarak görev yapmak üzere takımımıza katılıyor.
Oradan sonrası ise zaten karelere bölünmüş zindanlarda yolunuzu bulup oyunun iyi yazılmış ve eğlenceli bir şekilde sunulmuş hikayesinde yolunuzu bulmaya kalıyor.
Zindan deşmece
Eğlenceli deyip duruyorum ya, peki Operencia’yı eğlenceli kılan ne?
Evvela ilerleme oyunun hareket sistemi kare kare olmasına rağmen etrafınıza istediğiniz gibi bakabilmeniz hoş bir detay. Oyunun güzel tasarlanmış dünyasını daha da takdir etmenizi sağlıyor.
Dungeon-Crawlerlarda olmazsa olmaz bulmacalar elbette Operencia’da da bolca mevcut. Oyundaki bulmacalar ne çok zor ne de çok kolay. Bu tarz oyunlarda çok kolay bulmacalar türün gediklilerini oyundan soğuturken, çok zorlu bulmacalar türe yeni ısınan yahut hiç oynamamış oyuncuları fersah fersah kaçırabiliyor. Hususen oyunun başlarında karşınıza çıkan bulmacaların çok zorlu olmaması yerinde bir karar olmuş.
Bulmacalar kolaymış diye lanse ettim diye her birini tek seferde çözebileceğinizi sanmayın. Son bölümlerde bulmacalar gittikçe zorlaşıyor ve tecrübeli oyuncuların dahi 4-5 denemede çözebileceği hale geliyor.
Bir diğer vazgeçilmezimiz, gizemler. Oyunda hatırı sayılır miktarda saklanmış, sırlı hazine ve oda mevcut. Bunlar da genelde çeşitli bulmacaların arkasına gizlenmiş haldeler. Bazılarının ana hikayedeki bütün bulmacalardan daha zor olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. Bazı gizemlerde çözümleri çok farklı haritalarda yattığı için oyunun sonuna dek çözülemeyebiliyorlar. Hatta oyunun başlarında karşınıza çıkan bazı gizemler oyunun son anlarına kadar büyük birer sır olarak kalabiliyor.
Operencia’da karşımıza çıkan düşmanların da oldukça çeşitli olduğunu belirtmem gerek. Her bölgede ayrı düşman türleri ile karşı karşıya kalıyoruz. Oyunda en fazla 2-3 saatte bir yeni bölgeye geçtiğimizden, herhangi bir tür düşmandan sıkılmaya başlamadan bir diğerine geçmiş oluyoruz. (Size bakıyorum bana oyunun yarısını aynı düşmanlara karşı oynatan RPG’ler).
Boss tasarımları da “inanılmaz” olmasa dahi tatminkar ve oyunda kesinlikle birbirinin aynı boss savaşı bulunmuyor. Her bir boss, mücadele biçimi olarak, nev-i şahsına münhasır bir deneyim sunuyor. Oyunda gizemlerin ve sırlı odaların ardına saklanmış bazı Bosslar da mevcut (oyunun en zor Boss’u bu odalardan birinde, haberiniz olsun)
Tüm bunları kenara koyduğumuzda savaş sisteminin kolay uygulanabilir, hızlı ve eğlenceli yapısı ve buna rağmen içinde belli bir taktiksel yapıyı barındırıyor olması daa oyuna tat katan hususlardan biri.
Yukarıda saydıklarımı; güzel kaleme alınmış, sürprizlere ev sahipliği yapan hikaye, kaliteli seslendirmeler ve her ne kadar hepsi farklı stereotiplerin yansıması olsa da orjinal hissettiren karakterler ile bir araya getirince ortaya eğlenceli bir oyun çıkıyor işte.
Operencia’da estetik anlayışı
Operencia yapımından, dağıtımına bağımsız bir oyun dedik. Bağımsız oyunlardan, özellikle 3D olanlarından, harikulade görseller beklememeye artık alıştık. Hani 2D yahut piksel piksel olanları, harika sanat yönetmenleri ve sanatçılar sağolsun, bizlere farklı oyunlarda yeni birer soluk gibi gelebiliyor. Fakat 3D bağımsız yapımlar, hele geliştirici stüdyo da nispeten ufak çaplıysa, genel olarak göz yormaktan fazlasını yapamıyorlar.
Gerçi şimdi erken erişim, Kickstarter vs. derken bağımsız yapımcılar da iyi para toparlayıp harika 3D oyunlar ortaya koyabiliyorlar. Bkz. Divinity Original Sin 2, Northgard, SOMA, The Ether One vs.
Operencia: The Stolen Sun ise estetik açıdan “muazzam” diyebileceğimiz noktaya bir tırnak kalmış bir yapım. Bazı efektlerin ve dünya detaylarının bir kısmının “çiğ” duran yapısı hariç, gerek animasyonları gerek görselleri ile oldukça başarılı Operencia. Geliştirici Zen Games’i bu açıdan tebrik etmek gerek.
Geliştiricinin tebrik edilmesi gereken bir diğer nokta ne biliyor musunuz? Seslendirmen seçimleri. Tüm karakterlerin görsel sunumları ile sesleri o kadar uyumlu ki, seslendirmeleri AAA bir RPG’ten fırlamış sanabilirsiniz. Hele Joska’nın seslendirmeni var ya, karaktere “cuk” oturuyor.
Müzikler hususunda da aynı kalitenin korunduğunu söylemek isterdim lakin ana menü müziği haricinde (o da baya etkileyici ama) maalesef akılda kalıcı bir tane bile beste yok oyunda. Hepsi arkaya kaynıyor, güzel de kaynıyor ama hani bazı oyunların müziklerini aradan yıllar geçse bile açıp dinleyesiniz gelir ya o kadar özgündür, hah ondan eser yok işte Operencia’da. Keşke oyunun kalanındaki o konsantre kalite özütü müziklere de yansısaymış demeden geçemiyorum.
Seslendirmelere geldiğimizdeyse… Operencia bağımsız oyun olduğu gerçeğini bu noktada tamamen unutturuyor işte. Karakterlerin sürekli birbirleri ile diyalog içinde olduğu oyunlarda seslendirme olması, şahsım adına konuşursam, ilk aradığım özelliklerden biri. Operencia’da hem her bir diyalog satırı ve defter güncesi seslendirilmiş, hem de bu seslendirme oldukça nitelikli seslendirme sanatçıları tarafından gerçekleştirilmiş. Oyundaki bütün karakterlerin sesleri, ses tonları, diyalogları, ifadeleri; kişilikleri ile uyum içerisinde hissettiriyor. Bu bağımsız bir oyun için büyük bir başarı.
Operencia’nın, genel anlamda, ses tasarımının da oldukça iyi olduğunu göz önünde bulundurduğumuzda ortaya (müzikler hariç) on numara bir sanat yönetmenliği koyulmuş diyebilirim gönül rahatlığıyla.
Operencia’nın sonuna doğru
Toparlamak icap ederse, Operencia birinci kişi bakış açısından oynanan Dungeon-Crawler oynamak isteyen herkese, türe uzak yakın farketmeksizin, tavsiye edebileceğim bir oyun olmuş. 15-20 saat arası süren, nisbeten kısa ama her anı dolu dolu bu macerayı birinci elden yaşamak her oyuncunun hakkı. Zaten bu sebepten hikaye hususunda oyunun ilk saati haricinde hiçbir bilgi kırıntısı vermemeye dikkat ettim inceleme boyunca. Oyunu daha da detaylandırabilirdim, lakin Operencia yeniden oynanabilirliği çok kuvvetli bir oyun değil, o sebepten bu yaptığım sadece oyunu oynamayı planlayan oyuncuların hevesini kaçırmak olurdu.
Operencia hususunda bu noktaya kadar bahsetmediğim fakat oyunu google’da aratan pek çok oyuncunun fark ettiği bir durum daha var. Oyunun steam sayfasına girdiyseniz, çıkış tarihinin 2020 senesi olduğunu görmüşsünüzdür. Evet, bunun nedeni oyunun PC’de 1 seneliğine Epic Store’a özel olması. Açık açık söylemek gerekirse, 10-15 kişilik, kendi oyunlarını kendileri geliştirip aynı zamanda dağıtan bir ekibin Epic Games ile anlaşma imzalaması beni zerre kadar rahatsız etmiyor. Sonuçta bu adamlar bu oyunu Steam’de satışa açmadılar, Steam’e kesin şu tarihte gelecek demediler (2019 demişler zamanında ama, neyse), oyunu GOG’a duyurmadılar, bu kadar nev’i şahsına münhasır bir oyunun paralı bir dağıtımcıyı arkasına almadan çok fazla satamayacağı da malum. O yüzden Epic Games’in sıcak parası kaliteli tek kişilik bağımsız yapımlar ortaya koyan Zen Studios gibi geliştiriciler için çok büyük önem arz ediyor.
Geliştiriciyi şimdi desteklemek isterseniz, 89 TL’ye oyunu Epic Games Store’dan temin edebilirsiniz. Ben bekleyeceğim derseniz oyun 2020 senesinin Mart ayında Steam üzerinden de satışa çıkacak. “Konsolda oynarım, benim Xbox’um da var” diyorsanız size bir müjdem var. Oyun şuan Xbox Game Pass’e dahil edilmiş durumda. Xbox Game Pass’in an itibariyle 3 ay için sadece 5,90 TL olduğunu göz önünde bulundurursak en mantıklısı, Xbox sahipleri için, oyunu konsollarında oynamak diyebiliriz.
Günün sonunda Operencia her şeyiyle bütün, baştan sona sürükleyen, merak uyandıran ve eğlendiren bir yapım. Ne ek paketi var, ne DLC’si ne de mikro ödemesi. 30 dolarlık ( Türkiye için 89 TL) fiyatı ile baştan sona tam bir tecrübe. Her sene aynısı yeniden piyasaya sürülen AAA live-service çer çöpünden, battıl royellerden, hayatta kalma oyunlarından, ucuz rpg denemelerinden, erken erişim yapımlardan bıktıysanız; Operencia bünyenize ilaç gibi gelecektir.
Trackback: Operencia: The Stolen Sun Nasıl Olmuş? - İnceleme - Oyun Fest