Half-Life: Alyx İncelemesi
Half-Life efsanesini sanal gerçeklik farkı ile yaşamak istiyorsanız, sizi Half-Life: Alyx ile tanıştıralım.
Not: Normalde YNP okurları için videolu özgün bir içerik üretecektik. Berzah Games oyun stüdyosu ile ortak VR eğlencesini size sunacaktık. Ancak aktüel konular malum, sağlık gereği planlarımızı ertelemek zorunda kaldık. Planlar bozulunca güvendiğimiz PC GAMER‘ın incelemesini sizlere metin olarak sunmaya karar verdik. Christopher Livingston’un yazmış olduğu yazıyı Türkçe’ye çevirdik. Özverisi için Gökhan’a teşekkür ederim – Talha Turhal
Half-Life: Alyx’in son üç saatini bir oturuşta oynadım. Alyx’ten önce, bir VR oyunu ve deneyimine otuz dakikadan fazla zaman ayırmamıştım. Hareket beni yormaz ama genellikle sanal gerçeklik konseptinden sıkılırım. Ancak Half-Life’ın son bölümlerinde canım hiç mi hiç sıkılmadı. Ara vermedim, buna gerek bile duymadım.
Oyunu bitirdikten sonra otomatik kaydımı tekrar açtım ve oyuna geri döndüm. Çünkü başa dönüp tekrardan oynamak istemiştim. Half-Life: Alyx’in güzel bir oyun ve sanal gerçeklik deneyimi olacağından fazla şüphem yoktu. Zira Valve kendi sanal gerçeklik başlığını ve yazılımını geliştiren bir şirket. Oyun güzel bir deneyim için fazlasıyla uygun. Ancak bunun Half-Life serisi için güzel bir yapım olacağı yönünde şüphelerim mevcuttu. Bu sebeple keşfetmek için sabırsızlanıyordum.
Alyx, Half-Life 1 ve Half-Life 2 hikaye çizgilerinin tam ortasında konumlanıyor. Ancak hikaye çizgisi daha geniş alanlara yayılarak Half-Life’ın geleceğine yönelik yeni yankılar da oluşturuyor. Half-Life 2’de olup bitenlerin 5 yıl öncesinde; Alyx Vance City 17’de istihbarat toplama amacıyla operasyonlar yürütüyor. Hikayemiz tam da bu noktalarda başlıyor. Sanal gerçeklik sayesinde City 17’yi hiç olmadığı kadar kasvetli bir şekilde karşımızda buluyoruz.
Oyuna yeni başladığım anlarda, bir şehir tarayıcısı resmimi çekiyor. İçgüdüsel olarak elllerimi, kameranın kör edici flaşına karşı gözlerimi korumak için kaldırıyorum. Combine Metro Polisleri -bir nevi- kanlı canlı olarak karşımda görmek oldukça garip bir durum. Ancak güzel bir deneyim olduğunu da belirtmek gerek. Oyunun ilk dakikalarında, sıklıkla durup her şeyi sindirmem gerekti. Sanal gerçeklik ile Half-Life oynamak, düşündüğümden daha fazla emek istiyormuş.
Half-Life: Alyx’teki detaycılık seviyesi sadece oyun dünyasının tasarımından ibaret değil. Oyun dünyası ile etkileşim imkanlarınız da detaycılığın güzel bir örneği. Alyx’in elleri, oyun dünyasındaki her bir nesneye muhteşem şekilde tepki veriyor. Tuttuğunuz veya dokunduğunuz nesneye bağlı olarak el hareketleriniz ve parmaklarınızın kavrama şekli değişkenlik gösteriyor. Bir şişeyi tuttuğunuzda parmaklarınız yavaşça gömülüyor, demir parmaklıklara kibarca sarılıyor veya kıvrımlı nesneler üzerinde sakin sakin süzülüyor. Hatta bulduğum bir kalemle kirli cama bir şeyler çizip, sonra orada bulunan tahta kalem silgisi ile temizleyebiliyorum. Kesinlikle harika bir imkan!
Yukarıda anlatıp durduğum şeyleri yaparak bile oyunun ilk dakikalarında yarım saate yakın vakit harcayabilirsiniz. Zira etkileşim imkanları oldukça fazla. Tabi oyalanmanıza rağmen, oyunun giriş bölümü biraz kısa kalıyor. Şehir sokaklarında koşup sonrasında ufak bir tren deneyimi yaşama gibi imkanlarınız olsa da, oyunda elinize bir silah geçmesi fazla uzun sürmüyor. Tabi nesneleri elinize, Thor’un çekici misali çekmenizi sağlayan Russells eldivenleri de hemen sizin oluyor.
Giriş bölümünün ardından kendinizi City 17’deki karantina bölgesinde buluyorsunuz. Duvarlar sebebiyle bir labirenti andıran bölge, oyunun büyük çoğunluğun da geçtiği yer. Alyx’in babası Eli kaçırıldığı için, kahramanımızı bu duruma müdahale etmeye çalışırken görüyoruz. Amacımız ise oyun dünyasının büyük bir bölümünü saran Xen istilasından sıyrılıp Eli’nin alıkoyulduğu treni yakalamak.
Half-Life serisi -özellikle de ilk oyunu sebebiyle- aksiyon odaklı olduğu kadar korku açısından da fazlasıyla vaat edici bir yapım. Karanlığı yarıp birden yüzünüze atlayan headcrabler, kanlı pençeleriyle paytak paytak yürüyen zombiler, fetüs benzeri koca oluşumlar ve çok daha fazlası. Half-Life karanlık atmosferini bu tarz rahatsız edici unsurlar ile birleştirip aksiyon beraberinde korku ve hatrı sayılır miktarda iğrenmeyi de bizlere yaşatıyordu. Half-Life: Alyx’de de bu durum kendine has bir şekilde sürüp gidiyor.
Grafiklerin rahatsız ediciliği gelişen teknoloji ve sanal gerçeklik sayesinde önemli ölçüde yükseliyor. Apartmanların dış duvarları titreşen asma filizleriyle kaplı. Dört bir yandan ise yapışkan dillerini sallayan kaya midyeleri fırlıyor. Parlak gaz çuvalları ise duvarlara yapışıp yavaş yavaş yükseliyorlar. Fazla yaklaştığınızda ise patlayıp zararlı bileşenlerini ortaya salıyorlar. Diğer yandan etrafa yayılmış cesetler göze çarpıyor. Mermi ve sağlık şırıngaları için cesetleri arayabiliyorsunuz. Half Life: Alyx, korku ve iğrendirici unsurları kendine yakışır bir şekilde kombine etmeyi başarıyor.
Karantina bölgesinde ilerlemek her zaman pek kolay olmuyor. Tabi bunun sebepleri de gayet açık. İlk olarak sanal gerçeklik konsepti ve etkileşim tarzı bunu gerektiriyor. Mermi, can ve silah geliştirme kaynakları için her odayı ve her nesneyi didik didik etmeniz gerekiyor. Bir yandan da karanlık oyun dünyası bu arayışınızı zorlaştırıyor. Tabi karanlık oyun dünyası ucuz şekilde kullanılmıyor. Korkudan sizi yerinizden zıplatacak anlar fazlasıyla ölçülü. Böylelikle daha etkili de oluyorlar.
İlk 6-7 saatlik oyun dilimi genel olarak aynı çevrede geçiyor. Dolayısıyla farklı bir yere adım atmak için biraz sabırsızlanmaya başlamıştım. Yer kürenin biraz da üst katmanlarında, yani yüzeyde vakit geçirmek istiyordum. Karantina bölgesinde zaman zaman yeni düşman çeşitleri ile karşılaşmama rağmen, lağım boyunca ilerleyip koca headcrablere kurşun sıkmak biraz sıkıcı ve yorucu olmaya başlamıştı. Ancak oyunun ikinci yarısı aradığım özgürlüğü ve dinamizmi bana sundu.
Şehre ve yüzeye ulaştığım vakit zombi ve headcrablerin ardından yeni düşmanları karşımda buldum: antlions, yani karınca aslanları. Bu yeni düşmanlar ile savaşmanın görece daha eğlenceli olduğunu söyleyebilirim. Hızlı ve hareketli yapıları, kocaman oluşları ve agresif doğaları fazlasıyla hoşuma gitti. Öldürmek için kollarına ve gövdelerine doğru nişan almanız gerekiyor. Hareketli olmaları ve sizin de sürekli dört bir taraf için tetikte olmanız sebebiyle, mücadele etmek bazen zor oluyor.
Combine askerleri de oyunun ikinci yarısıyla daha çok görünmeye başlıyorlar. Tabi sadece sizinle savaşmıyorlar. Antlionlar Combine için de önemli bir tehlike. Lağımlarda ve bodrum katlarda geçen saatlerin ardından çevrede özgürce dolaşabilmek oldukça rahatlatıcı. Sizin dışınızda gelişen bir çatışma gördüğünüz zaman, bombalarınızı ve patlayıcı nesneleri kullanmak gibi seçimler yapabiliyorsunuz. Sanal gerçeklik doğası gereği etrafta öyle son hız koşturup mermilerinizi saçmak pek mümkün olmuyor. Zaten bu çatışmalar da öyle uzunca süre devam etmiyor. Başlayıp ufak bir kapışmanın ardından sona eriyor. Ancak buna rağmen oldukça eğlenceli, kaotik ve zorlayıcı olduklarını belirtmek gerek.
Gordon Freeman’ın aksine, Alyx Vance’in düşmanlarla kapışmak için geniş bir silah cephaneliği bulunmuyor. Standart tabancanın ardından, oyun içerisinde tek elli bir tüfek ve Combine tabancasına sahip oluyorsunuz. Farklı ateş etme tarzları, geri tepmeleri ve doldurma yöntemleri nedeniyle bu üç silah da birbirlerinden farklı karakteristik çiziyorlar. Tabi silahları değiştirmek, doldurmak ve nişan almak sanal gerçeklikte biraz zor olabileceği için Half-Life: Alyx sakin bir tempoda oynanış sağlıyor. Tabi ilerleyen zamanlarda aksiyon dozajı ve oyun hızı yükseliyor. Ancak başlarda oluşturduğunuz kas hafızası ve tecrübe sayesinde işler daha kolay ilerliyor.
Half-Life: Alyx’in bir diğer önemli kısmı silah geliştirmeleri. Oyundaki resinler ile alabileceğiniz geliştirmeler silahınızı hem daha güçlü kılıyor, hem de daha iyi bir görünüşe kavuşturuyor. Combine tabancanıza ekleyeceğiniz ilave mermi kapasitesi, çatışmalarda daha uzun ömürlü bir mücadele vermenizi sağlıyor. Ayriyeten silahınızı çok daha çekici bir görünüme kavuşturuyor. Ekleyeceğiniz refleks görüşü, lazer noktası gibi geliştirmeler de düşmanlarınızı daha kolay avlamanızı sağlıyor. Örneğin tüfeğinizi de bir bomba atar ekleyerek daha ölümcül noktaya getirebilirsiniz.
Oyunda kullanabileceğiniz bir diğer şey de çok amaçlı cihaz. Bunun sayesinde, Combine zulalarında ve silah birleştiricilerinde bulunan 3 boyutlu bulmacaları çözebiliyorsunuz. Bu bulmacaların büyük bir kısmı fazlasıyla basit oluyor. Tabi süre geçtikçe zorlaştıklarını da belirtelim. Ancak güç bulmacaları açık ara en zevkli ve zorlu olanları. Güç bulmacalarında, cihazınız sayesinde elektrik kablolarını duvarlar ve diğer pek çok engel üzerinden takip ediyorsunuz.
Half-Life: Alyx tanıdığımız karakterlere ilaveten yenileri de karşımıza çıkarıyor. Eski oyunlardaki Dr. Isaac Kleiner’ın yerini Russell dolduruyor. Espritüel doğasıyla beraber oyun boyunca size bilgilendirmede bulunuyor. Eli ise kızına büyük güven besleyen bir ‘süper baba’ figürü olarak karşımıza çıkıyor. Eskilerden tanıdığımız ana karakterimiz Alyx de adapte olması fazlasıyla kolay bir isim. Hele ki Half-Life 2’yi oynadıysanız, kendinizi eski bir dostla yeniden karşılaşmış gibi hissediyorsunuz.
Çeşitli yan karakterler ve etkileşim imkanları bulunsa da Half-Life: Alyx bir miktar ıssız adam hissiyatı veriyor. Orijinal Half-Life’de deli bilim insanları, askerler ve diğer karakterlerle devamlı olarak karşılaşıyorduk. Half-Life 2’de ise en basitinden Alyx devamlı olarak yanımızdaydı. Half-Life: Alyx’de fazla yüz yüze karşılaşma yaşamamak beni biraz şaşırttı. Oyun dünyası böylesine güzel ve yan karakterlere verimli iken yalnız kalmak biraz ayıp olmuş. Sanal gerçeklik farkıyla gözlerinizin içine bakan bir Half-Life karakteri görmek, kesinlikle güzel bir dokunuş olurdu.
Sanal gerçekliğin getirdiği çeşitli kısıtlamalar ve yan karakterler gibi bazı eksi yanları da olsa Half-Life: Alyx kesinlikle başarılı bir yapım. Geçen onca yılın ardından, karşımızda gerçek bir Half-Life oyunu olduğunu bize hissettiriyor. Yıllardır severek tanık olduğumuz Half-Life hikaye anlatımı, yeni bir macera, çözülmeyi bekleyen onlarca gizem, karanlık atmosfer, mizahi dokunuşlar ve sürüyle düşman… kesinlikle güzel bir deneyimi geride bıraktım.
Half-Life: Alyx’i ilk oynayışımda HTC Vive Pro kullandım. Sonraki tekrarımda da Valve Index VR ile birkaç saat vakit geçirdim. Bir oyunda atma ve yüklenmeyen bir otomatik kayıt haricinde hiçbir sıkıntı yaşamadım. Tabi bazı zamanlarda, oyunu başlattığımda FPS’in çok düşük olduğunu gördüm. Oyunu kapatıp yeniden açmak sorunu çözmem için yeterli oldu. İki VR başlığı da benim için gayet iyi bir tecrübe sundu. Hatta HTC Vive Pro ile oynamak bana biraz daha kolay geldi.
Half-Life: Alyx’i tamamlamam yaklaşık olarak 13 saat sürdü. Oyunun ilk yarısındaki yavaş ve ölçülü tempo biraz boğucu gelse de, ikinci yarının yüksek tansiyonu, zorlu ve bol çatışmaları ile durum dengelendi. Oyun sonu itibariyle de oldukça şaşırtıcı ve tatmin edici diyebilirim. Serinin hayranlarının, Half-Life: Alyx hakkında bol bol teori üretip serinin geleceğini tayin etmelerini görmek için sabırsızlanıyorum. Umuyorum ki Valve, bir sonraki Half-Life oyunu için bizi gene 13 yıl bekletmez.