Batı’dan Gelen İtiraf: Roma İmparatorluğu’nun Gerçek Varisi Kim?
Fani dünyanın en prestijli sıfatı “Roma İmparatoru” olabilir. Bu kimisinin tek ve yegane amacıydı, kimisi için yüzlerce sıfattan sadece birisi…
Roma’nın, Doğu ve Batı da dahil olacak şekilde ortadan kalktığı dönemlerden çok sonra yeniden bir Roma’laşma emareleri açığa çıktı. Bu belirtiler, netleştiğinde tablo nasıldı? Batı medeniyetinin bakış açısıyla, itirafıyla bu yarış nasıl gözüküyordu?
“Hem Kutsal Roma İmparatoru, Kastilya ve Aragon Kralı Şarlken, hem de Osmanlı Sultanı, Kanuni Sultan Süleyman, yeniden Roma ölçeğinde ve ihtişamında bir imparatorluk oluşturma peşindeydi. Şarlken açısından, papayla ilişkilerinde bir hayli sorun yaşasa da, Roma’nın Hristiyan geçmişiyle bağı aşikardı. Buna rağmen Süleyman’ın Roma tahtının varisi olduğu iddiası da en az onunki kadar akla uygundu.
Osmanlılar, Doğu Roma İmparatorluğu’nu yöneten (Latin istilası sonra Bizans olan) Bizanslıları yenmiş ve onların yerini almışlar, Roma’nın Akdeniz’deki topraklarının büyük bölümünü fethetmişler ve Balkanlar’daki Hristiyanların hamiliğini üstlenmişlerdi.
Cortes Aztekleri yenerken (katlederken); Osmanlılar Suriye, Filistin, Mısır ve Arabistan’a yayılıyorlardı. Osmanlılar, 16. yüzyılın ortalarında Avrupa’nın üçte biriyle, Akdeniz kıyısının yarısını egemenlikleri altına almışlardı. Dahası İslamiyet, Yahudilik ve Hristiyanlığın varisi, üç tek tanrıcı dinin sonuncusuydu. Ayrıca Osmanlılar, daha önceki çoğu Müslüman ve Hristiyan hükümdarların aksine, bu inançları ve birçok çeşidini, imparatorluk merkezini zaafa uğratmadan -hukuki ve idari bakımdan- tanımanın yolunu bulmuşlardı.
Sultanın himayesi altındaki bu geniş şümullü politik yapıdan, hele İspanyol Engizisyonu’nun dışlayıcı ideolojisiyle kıyaslandığında, daha fazla imparatorluğa özgü -kapsayıcı ve evrensel- başka ne olabilirdi ki?
Bu sırada Hristiyanlık Avrupa’da kendini paramparça etmekle meşguldü. Fransa’daki özellikle 1560’lar ve 1570’lerde şiddetlenen din savaşları; Felemenk’teki Seksen Yıl Savaşları; İngiltere ve İskoçya’daki ihtilaflar. Sözde İslam tehdidine karşı birlik çağrılarına rağmen, zehir saçan dine dayalı dışlayıcılık ve imparatorluk emelleri, Avrupa’daki iktidar taliplerini Doğu ve Batı Hristiyanlarını, Protestan ve Katolikler diye bölmüştü. 1570’lerin Jean Bodin’i gibi az sayıda politik düşünür, monarşik, hükümran bir devletin büyük toprak sahiplerinin ve mezhep çatışmalarının üstesinden gelebileceğini tasavvur etmişti. Ne var ki karma imparatorluklar ve düşmanlarının gerçekçiliği bambaşkaydı.
Osmanlı ve İspanyol İmparatorlukları arasında bu çekişme, karada ve denizde onlarca yıl sürecek savaşlara neden olmuştu. Şarlken, Osmanlıları ne Cezayir’den çıkarabilmiş, ne de Batı Akdeniz’de İspanyol gemilerine saldıran, arada sırada Osmanlılarla ittifak kuran korsanları durdurabilmişti. Habsburg nüfuz alanının öteki ucundaysa Osmanlılar Viyana’nın dış mahallelerine dayamıştı. Şarlken’le kardeşi Avusturya Arşidükü Ferdinand ve Süleyman, Macaristan için birbirleriyle amansızca mücadele ettiler. Ferdinand nihayet 1574’de Macaristan kralı olma iddiasından vazgeçmiş ve bazı Macaristan topraklarını yönetme hakkı karşılığında Osmanlılara vergi ödemeye razı gelmişti. Süleyman, Şarlken’e -imparator yerine- “İspanya Kralı” diye hitap ettiği bu anlaşmayla, artık pekala “Kayser-i Rum” olduğunu ileri sürebilmişti.”
Kaynak: Yrd. Doç. Dr. Yusuf Alperen Aydın derlemeleri. J. Burbank, F. Cooper, İmparatorluklar Tarihi – Farklılıkların Yönetimi ve Egemenlik- İstanbul: İnkılap Kitabevi, 2012, s. 150, 151. Foto Kyle Glenn, Unsplash.
YouTube‘a neredeyse her gün yeni video ekliyorum, akşamları da Twitch‘de canlı yayındayım, bu platformları kontrol etmeyi de unutmayın.