Garp Rüzgarlarıyla: Ludwig Van Beethoven

Garp Rüzgarlarıyla: Ludwig Van Beethoven

Doğrusu, Klâsik Batı Musikisi ülkemizde pek alâka görmeyen bir tür. Peki, bestekârların enteresan hayatlarını öğrenince düşüncelerinizin değişebileceğini biliyor musunuz?

İyisi ve kötüsüyle, elden geldiğince objektif tahliller yaparak kaleme almaya çalışacağımız bu yazı dizisinde Batı’nın entelektüel isimlerine temas etmeye çalışacağız.

Son olarak, yazı dizisi boyunca bu mühim insanları “Şu yılda doğdu, bu yılda şu eseri verdi, şu yılda öldü” gibi anakronik bir tarz ile ele almayacağımızı ve olabildiğince enteresan taraflara temas etmeye çalışacağımızı bildirelim ve yazımıza başlayalım.

Her şeyden önce bestekârın ismiyle başlayalım: Ludwig van Beethoven. Buradaki “van” ibaresi pek mühim, zira bize sanatçının memleketi hakkında doğrudan fikir veriyor: Hollanda, nam-ı diğer, Birleşik Eyaletler.

Saniyen, sanatkârın gerçekten bir Flemenk olup olmadığı mevzuu geliyor. “Nasıl yani?” dendiğini duyar gibiyiz, açıklayalım. Ludwig van Beethoven, büyük bir ihtimalle siyahî idi. Kendisine gelen mektuplarda arkadaşları ona “kara” diye hitap ediyordu. Dahası, nâmı henüz kıtaya yayılmamışken çizilen portrelerde Beethoven gerçekten de koyu bir ten rengine sahipti. Fakat, ne zaman ki Beethoven’in şöhreti ülkeleri aşıp Avrupa’nın tamamına ulaştı, o zaman Batı’nın insanlık havarilerinin gerçek maskesi bir kez daha ortaya çıktı ve bestekâr bembeyaz bir adam olarak resmedilmeye başlandı.

Siyahî oluşun Avrupa’da ayıp (!) karşılanmasından ötürü olacak ki, Beethoven’in ideolojik çizgisi daimî olarak “hürriyet, eşitlik, kardeşlik” üçlemesi üzerinde ilerledi. Nitekim, esasında ona istediğini vermeyecek olan ve çok kısa süre sonra propaganda maskelerini düşürüp toprak ele geçirme cereyanına dönüşen Fransız İhtilâli onu hayli mesut etmişti. Hatta, ihtilâlin ateşli generali Napolyon Bonapart için bir beste dahi yapmıştı. Fakat Napolyon kendisini “Fransız İmparator” olarak ilan edince, Beethoven bestenin altında yazan “Napolyon için…” yazısını karaladı ve alta “Bir kahraman için…” yazdı.

İdeolojik mevkii göz önüne alındığında, Dokuzuncu Senfoni’nin Avrupa Birliği’nin marşı olması pek de şaşırtıcı gelmiyor, değil mi?

Son olarak, Beethoven’in sağırlığının beste yapması için hiçbir engel olmadığını söyleyelim. Evet, bugün biraz fazla şaşırdık ama zararı yok.

Şöyle ki, Beethoven gibi büyük bestekârlar eser vermek için ellerine enstrüman almıyorlardı. Sadece kalem ve kâğıda ihtiyaç duyuyorlardı. Bir nota yazdıkları zaman, o notanın vereceği sesi zaten biliyorlardı. Bu yüzden Beethoven’in sağır olması müzik yapmasına engel teşkil etmiyordu.

Biraz hayal yıkmış gibi olduk, değil mi? Ama bir de şu veçheden bakın: Bu adam ne kadar büyük bir bestekârmış ki enstrüman kullanmadan eser verebilecek bir hâle gelmiş, inanılmaz!

İçeriği sosyal medya hesaplarınızda paylaşabilirsiniz:

Bu haberle alakalı ya da farklı konularda yorum yapmak, kendiniz gibi okurlarla konuşmak isterseniz, forumumuz tam size göre. Buraya tıklayarak foruma erişin

Benzer Yazılar

Boykot İşe Yaramıyor Diyenler Gelin Hele

Boykot İşe Yaramıyor Diyenler Gelin Hele


Boykot İşe Yaramıyor Diyenler Gelin Hele

‘Sadece benle mi başarılı olacak, ben mi kurtaracağım’ diyenlerin yüzünü kızartan boykot yazımı sizlerle de paylaşmak istiyorum. Dünya üzerinde halk gücünden daha güçlü hiçbir şey yoktur. Devletleri de halk kurar, yiğitler de halkın arasından çıkar. Halkın gücünü birkaç örnek ile size izah...

Osmanlı İmparatorluğu Ve Ekonomi

Osmanlı İmparatorluğu Ve Ekonomi


Osmanlı İmparatorluğu Ve Ekonomi

Ekonomi son günlerde herkesin dilinde, peki ya tarihi? Bir devlet hazinesi sayesinde ayakta durur. Hem hazineyi dolu tutmak, hem de eldeki kaynağı faydalı işlere harcamak gerçekten bir sanattır. Nitekim, bu sanata dair tarihte pek çok kitap kaleme alınmıştır. En mühimleri arasında ise...

Mevzu Kölelik Değil

Mevzu Kölelik Değil


Mevzu Kölelik Değil

Amerikan İç Savaşı gerçekten köleliği kaldırdı mı? Ülkemizde Batı’nın tarihi pek bilinmez. Genellikle üç-beş beylik cümle ta ortaokul sıralarından itibaren beyinlere mıhlanır ve pırlanta gibi çocuklar duyduklarının dünyasına hapsolur, başka türlü düşünemez hâle gelirler. Üstelik, bu hem Batı’yı...

Yorum Bırak