The First Tree İncelemesi
Bir ağaç ve bir tilkinin ne gibi bir bağlantısı olabilir?
The First Tree, adını sıkça işittiğim ancak bir türlü başına oturup hikayesine kapılamadığım oyunlardan bir tanesiydi. İşte o gün geldi çattı, oturdum başına, oynadım ve bitirdim. Zaten saatlerce süren bir oyun süresi vaat etmiyor bizlere ancak geçirdiğiniz her dakikaya güzel bir hikaye sığdırmayı başarıyor oyun.
David Wehle, büyük ihtimalle adını duymadığınız bağımsız yapımcılardan sadece bir tanesi. Tek başına 2 güzel oyuna imza atmış başarılı bir yapımcı aynı zamanda. 2015 senesinde “Home is Where One Starts” isimli oyunu çıkarmış, çocukluk hayalleriyle ilgili güzel bir hikaye sunmuştu. 2 sene sonra ise The First Tree ile karşımıza gelen yapımcı, oldukça ilginç bir konuyla karşımıza çıkmayı düşünmüş. Keşif ve yürüme simülasyonu temelli yapımda anlatılan hikaye kulağa gayet hoş bir tını bırakıyor. Bende bir rüya tabirini bu kadar ilginç kılan nedir diye merak ederek oyunun başına oturdum.
Senaryomuz Joseph ve eşi Rachel seslendirmeleri üzerine kurulu. Ancak daha çok Joseph’in hayal dünyasında veya çocukluk anılarında geziyoruz. Oyunun en başında Joseph, bir gece gördüğü rüyasını eşi Rachel’e anlatmaya başlıyor. “Rüyamda bir tilki gördüm” diyor. “Bu tilki yavrularını kaybetmiş ve onları aramak için ilk ağaca ulaşmaya çalışıyordu” diye de ekliyor. Bu rüyasını anlatırken biz ise tilkiyi kontrol eden taraf oluyoruz. Etrafta gezinip, amacımıza ulaşmaya çalışırken bu sırada Joseph ise hem rüyasını anlatıyor hem de geçmiş anılarını hatırlıyor. İlerledikçe anılar derinleşiyor, Joseph çocukluğuna iniyor veya babasıyla bir konuşmasını anlatmaya başlıyor. Böylece anlıyoruz ki, Joseph’in bilinçaltı oldukça değişik bir yapıya sahip. Çünkü etrafta gezerken polis arabası, tank veya kamp çadırı gibi bir birinden alakasız objeler görme şansımız var.
OYNANIŞ NASIL?
Kontrol ettiğimiz tilki, Joseph’in rüyasına göre 3 yavrusunu kaybetmiş durumda. Joseph rüyasını anlatırken bizde etrafta dolaşıyor, birtakım yıldızları topluyor ve Joseph’in anılarını canlandıracak bazı ipuçları buluyoruz. Kısacası tek yaptığımız şey aslında keşfetmek ve yürümek diyebilirim. İçerisinde neredeyse hiç bulmaca olmayan, aksiyon veya çevre ile etkileşimi gerektirmeyen bir oyun The First Tree.
Oynanış mekanikleri olarak gayet sade buldum ben. Sağa sola dön, zıpla ve koş mantığı var sadece. Joseph, size hem rüyasını hem de anılarını anlatırken sizin yapmanız gereken şey ise sadece ilerlemek ve keşfetmek. Zaten adı üstünde yürüme simülatörü işte. Farklı bir anlam, farklı bir tarz beklemek gariplik olur.
Ancak bu yürüme sekansları bazen çok sıkıcı olabiliyor. Özellikle devasa bir alanda sürekli koşmak çok yorucu geliyor. Etraftaki yıldızları toplamak ve Joseph’in birtakım anılarını ortaya çıkarmaktan başka işimize yarayan veya etkileşime geçebildiğimiz herhangi bir obje, nesne yok. Bu yüzden “Koşturduğumuz” bu alanlar bana oldukça boş geldi.
Atmosfer bakımından ise gayet başarılı diyebilirim. Oyuncuya sakin bir sesle anlatılan hikaye durduğu zaman yerini yine sakin ve içinizi mayhoş eden bir müziğe bırakıyor. Güzel tınılar eşliğinde keşif yapmak insana sakinleştirici bir hava veriyor. Yani aslında tam kafa dinlemelik bir oyun desem yalan olmaz. Rahatlatıcı etkisinin olduğu su götürmez bir gerçek.