Fade to Silence İncelemesi
Farklı bir hayatta kalma tecrübesi
Fade to silence hayatta kalma oyunları arasında ayrı bir yere oturtulması gereken yapımlardan. Tek kişilik hikayeye ve oynanışa odaklanan yapısıyla oyun kendini diğer pek çok hayatta kalma oyunundan ayırıyor. Bu ayrımı en belirgin şekilde gösterense oyunda başka oyuncularla rekabet unsurunun bulunmaması.
Peki, başka oyuncularla rekabet içinde olmadığımız, kaynaklarımızı ve kendimizi başka oyunculardan korumak zorunda olmadığımız bir hayatta kalma oyununu ne ilginç kılabilir?
Sessizliğe Gömülürken
Fade to Silence, piyasadaki çağdaşı pek çok hayatta kalma oyunun aksine, sizleri bir karakter oluşturma ekranıyla karşılamıyor. Oyunun hikaye odaklı yapısı sebebi ile oyunda standart, tek bir karakteri canlandırıyoruz. Elbette bu karakter normal bir insan değil. En son hangi oyunda ana karakterimiz sıradan bir insandı, değil mi? Karakterimizin bedeni aynı zamanda şeytani bir varlığın da konağı. Oyun karakterimizin öldüğünde tekrar canlanması meselesini de bu şekilde bir mantık çerçevesine oturtuyor.
Oyuna başladığımızda karakterimizi yerde ölü bir şekilde uzanırken ve bahsettiğim şeytani varlığı onunla tek taraflı bir şekilde muhabbet ederken buluyoruz. Görece kısa bir muhabbetin ardından şeytani varlık karakterimizin bedenine girip, onun tekrar hayata dönmesini sağlıyor.
Akabinde oyun kontrolü bizim ellerimize bırakıyor. Basit alıştırma kısımlarını geçtikten sonra bulunduğumuz yıkık mabed benzeri yapıdan kurtulup süt beyazı karla kaplı bir dünyanın içine ilk adımımızı atıyoruz.
Dışarıya adımımızı atar atmaz, Fade to Silence bizlere dünyasının ne kadar acımasız olduğunu göstermek istermiş gibi, ilk düşmanımızı üzerimize salıyor. Menzilli becerilere sahip bu ilk düşmanı elimizdeki meşalenin de yardımıyla kolayca alt ettikten sonra…Oyun suratımıza bir adet daha düşman fırlatıyor. Bu sefer çok daha zorlu, blok alabilen, zincirleme saldırılara sahip bir düşmanla karşılaşıyoruz. Oyun bize bu düşman vesilesiyle nasıl kaçınma hamlesi yapmamız gerektiğini, ağır ve basit saldırıları kombolomayı ve staminamızı dikkatli kullanmayı iyice öğretiyor.
Tam her şey bitti derken, bu seferde üzerimize yer altından saldırabilen bir düşman türü musallat oluyor. Bu yaratıkla da blok, zamanında blok ve karşı saldırı hareketlerini kavradığımız vakit yolumuz açılıyor, kısa bir aşama ve ara sahneden sonradan sonra (bu sahnede ana karakterimizin kızını kurtarıyoruz) tam anlamıyla oyuna girişiyoruz.
Farkettiniz mi bilmiyorum fakat oyunun dövüş sistemi hepimiz için oldukça tanıdık bir oyunu andırıyor. Evet, neden bahsettiğimi biliyorsunuz. Tabi ki Lords of the Fallen’dan! Hani şu oyun dünyasında iz bırakan yapım… Olmuyor dimi, buraya illaki bir Souls serisi yazmamız gerekiyor. Neyse anladınız siz, oyunun dövüş sistemi; Sekironun Souls oyunlarına benzediğinden daha ziyade Souls serisine benziyor.
Fade to Silence, hayatta kalma mekaniği olarak, soğuktan kırılan herhangi bir dünyada sizden ne istenirse onu istiyor. Sıcak tutan giyecekler, ısı, uyku/dinlenme ve beslenme. Haritanın farklı yerlerinde yerde atıl şekilde bulabileceğiniz dal parçaları, otlar, yer elması benzeri bitkiler adı geçen gerekisinimleri karşılamaya yetiyor. Bu 4 ana ihtiyacı karşıladığınız sürece “siz” iyisiniz yani.
Evet, siz iyisiniz. Peki oyunun çürümüşlük, kar ve yaratıklarla dolu dünyasını gezerken bulduğunuz ve yerleşkenize davet ettiğiniz diğer hayatta kalan insanlar? Çürümüşlüğün ve yaratıkların pençesinden kurtardığınız kurt köpekleri? Onların ihtiyaçları ne olacak değil mi?
Geldik Fasulyenin Faydalarına
Fade to Silence, işin esasında, standart bir hayatta kalma oyunu değil. Öncelikle oyunun, zayıf ve anlatım tekniği kusurlu da olsa, ana karaktere bağlı bir hikayesi var. Sonrasında oyun sadece bizim hayatta kalmamızla alakalı değil. Karakterimizin, onun küçük kızının ve üs bellediğiniz nokta etrafında topladığınız hayatta kalmış, kirlenmemiş tüm canlıların hayatta kalmasıyla alakalı Fade to Silence.
O kadar insanı, kurt köpeğini vs. neyle hayatta tutuyorsunuz peki? Elbette siz neye ihtiyaç duyuyorsanız onlarla!
Tabi tek boğazı doyurmanın dahi oldukça zor olduğu post-apokaliptik bir dünyada bu kadar fazla ihtiyacı karşılamak biraz zor olsa gerek değil mi? Evinize getirdiğiniz diğer hayatta kalanlar sadece yan gelip yatıyor olsalardı imkansız dahi diyebilirdim. Ama şükür ki bulduğunuz her bir insan ayrı bir beceri ile geliyor. Onları yanınızda keşfe götürebiliyor, kabiliyetine göre işlere atayabiliyor, oyun dünyasında keşfettiğiniz ve işaretlediğiniz bir alandan kaynak toplama görevine atayabiliyorsunuz.
Bu çabalarının karşılığında ise onlara üssünüzün cephesinde yatacak bir kulübe ve mesleklerini icra edebilecekleri zanaathaneler inşa etmeniz gerekiyor. Ayrıca onların da birer insan olduğunu unutmamalı, yorgun olanlara iş buyurmak yerine istirahate göndermeli, üssünüzün eksiğini gediğini belirttiklerinde temin etmeye çalışmalı, fikir beyan ettiklerinde orta yolu bulmaya gayret etmelisiniz.
Aksi takdirde? Morali çok düşen çekip gidiyor. Evi ve atölyesi de bomboş kalıyor öyle. Hele giden bir de sizin yanınızda çalışa çalışa becerilerini geliştirmiş, yeni üretim metodları açmış bir takipçiyse…
Siz anladınız üs idaresinin ne kadar önemli olduğunu. Tabi üssü idare ederken bir yandan da oyun dünyasında yeni bölgeler keşfetmeli, yeni av ve kaynak alanlarını işaretlemeli, şeytani varlıkların yoğunlukta olduğu kirlenmiş alanları temizlemeli ve bunları yaparken kendi sağlığınıza da dikkat etmelisiniz.
Canlarınız bu yerdeki sunaklarda dinlenen ateş küreleri işte
Fade to Silence bunların hepsini bir arada idare etmenizi gerektiren bir yapım ve bunu yaparken de size sadece belli bir sayıda “ölme hakkı” veriyor. Oyunda standart olarak 3 kere ölme hakkınız mevcut, dünyanın farklı yerlerinde bulduğunuz ateşin kalbi diyebileceğimiz cevherlerle bu sayı bir 3-5 tane arttırılabiliyor.
Tüm haklarınızı kullandığınızda ne oluyor biliyor musunuz? Hadi tahmin edin. Çok basit aslında değil mi? Game Over elbette. Hani zaten her öldüğünüzde bir şeyler kaybediyorsunuz. Takipçilerinizin statları düşüyor, kaynaklarınızı kaybediyorsunuz, kötülük dünyaya yayılıyor. Bunların üstüne bir de ölüm haklarınızın hepsini kullanırsanız oyuna komple baştan başlamak zorunda kalıyorsunuz.
Hayatta kalma oyunu derken “hayatta kalma” kısmına bu kadar baskı yapan bir oyun beklemiyordunuz değil mi?
“Yav arkadaşım, ben nitelikli bir oyun oynamak istiyorum. Hikayesi var dedin geldik, ne diye böyle angarya işlerle uğraşayım” diye içinizden geçiriyorsanız, size de güzel bir sürprizim var. Oyunda ayrıca hayatta kalmanın çok çok daha kolay olduğu ve hikayeyi rahat bir şekilde keşfetmenize olanak sağlayan “easy mod” mevcut. Bu modun tek dezavantajı ise oynarken başarım kazanılamıyor olması.
Güle Seven, Dikene … bu böyle değildi
Şimdiye dek hikayenin parça parça ve pek efektif olmayan bir yoldan anlatılması dışında herhangi bir eksikten bahsetmedim farkına vardıysanız. Bunun nedeni Fade to Silence’ın şimdiye kadar anlattığım hususlarda herhangi bir hatasının bulunmaması, hayatta kalma oyunu kısmını ise güzel kotarmasından kaynaklıydı. Baya iyi bir oyun yani Fade to Silence, gerçek bir erken erişim üniversitesi mezunu…
…değil maalesef. Fade to Silence erken erişimde ciddi manada zaman geçirmiş bir yapım. Bu süre içerisinde oyuncuların erken erişim sürecinden en büyük şikayetleri bir türlü toparlanamayan, ardı arkası kesilmeyen buglar ve animasyon problemleri hususunda olmuş.
Aradan geçen aylara ve onlarca güncellemeye rağmen, Fade to Silence hala oldukça buglı ve muhtelif animasyon sorunlarına sahip bir oyun. Bazı bugların bir yerlere takılıp kalmanıza ve günün sonunda soğuktan ölmenize sebebiyet verdiğini de göz önünde bulundurursak, hususen ölme hakkınızın sınırlı olduğu bir oyunda, bu kadar bugın kabul edilebilir olmadığını belirtmem gerekiyor maalesef.
Buglar haricinde, oyunun oldukça softcore bir yapıya sahip olan Co-op özelliğinin de zayıf ve sorunlu olduğunu eklemeliyim. Oyunu devasa bir Co-op macera olarak almayı düşünüyorsanız iki kere düşünmenizi tavsiye ediyorum.
Karla Kaplı Bir Dünya
Fade to Silence’ın görsel ve işitsel yönünden pek bahsetmedim lakin 2-3 ekran görüntüsü görmüş, bir tane olsun oynanış videosu izlemişseniz neyle karşılaşacağınızı zaten az buz anlamışsınızdır.
Oyun görsel açıdan, bağımsız bir stüdyo tarafından geliştirildiğini göz önünde bulundurursak, oldukça başarılı. Karakter modelleri 2-3 sene öncenin AAA oyunları ayarında, çevre yeterince detaylı, ışıklar ve gölgeler başarılı. Tüm bunların yanında optimizasyon da fena değil, oyunu 1080p full detayda 60 kare saniyede oynamak için rx570-gtx970 civarında bir kart ve i5-i7 orta şeker bir işlemci yetiyor artıyor bile. Ben sistemimle oyunu ortalama 85-90 kare saniyede oynayabildim, oyun en ağır sahnelerde dahi 60’ın altına düşmedi.
İşitsel olarak ise, yani nasıl desem, her şey vasat veyahut bir tırnak üzerinde. Karakterlerin seslendirmeleri vasat, ses efektleri vasat, çevre sesleri vasatın bir iki gıdım üzerinde misalen.
Mute Tuşunun Yerini Unutmak
Fade to Silence tek kişilik oynanışa özgü yapısı ve ilerleyen bir hikayeye sahip olmasıyla kendini diğer hayatta kalma oyunlarından ayıran fakat tamamen eşsiz olma kısmını kotaramayan bir yapım.
Sahip olduğu bolca bug ve animasyon sorunları ise maalesef pek çok oyuncuyu oyundan soğutmaya yetip de artacak seviyede.
Fade to Silence için tavsiyem geliştiriciye biraz zaman vermeniz. Eğer bugların ve sorunların büyük çoğunluğunun çözüldüğüne dair bir şeyler okursanız, oyunu ilk indirim döneminde satın alabilirsiniz. Zira sorunları ortadan kalktığı vakit oldukça lezzetli ve rafine bir hayatta kalma tecrübesi sunacaktır.
Trackback: Fade to Silence İncelemesi - Oyun Fest