Death Stranding İncelemesi (Metin + Video)
Death Stranding, Hideo Kojima önderliğinde PC kullanıcılarının gönlünü fethediyor.
Önce konsollarda sonra nihayet PC’lerde boy gösteren bu değerli yapıma olağanın üstünde bir değer veriyorum. Zira Kojima ve kurmayları normal şartlarda geliştirmedi Death Stranding’i. Konami ile yaşanan rezil bir süreç akabinde Sony PlayStation’ın kanat germesi, Kojima’ya saygı duyan ve oyunlarına hayran isimlerin de onun mücadelesine katılması Death Stranding’i bir başka seviyeye taşıyor. Hatta konsol pc vetiresi arasına bir de COVID girdi, oyunun muhtevasına öyle bir uygun ortam oluştu ki… “Yok artık, helal olsun Kojima’ya” dedim, birçok defa. Unutmadan, böyle dolgun bir oyunun Türkçe altyazı desteğiyle gelmesi de şüphesiz değerini katlıyor.
Kıyamet sonrası bir atmosferde geçen oyun muazzam bir metafor girdabına sahip. Arka plan, alt metin, göndermeler, temsili öğeler… Kojima hem oyuncuları hem sektörü bombardımana tutmuş desem hata yapmış olmam. Metafizik, aklın ötesine geçen bazı vakalar vuku bulmuş dünya yıkımı, başkalaşımı ve dönüşümü aynı anda yaşamıştır. Hayat ve ölüm iç içe geçmiş, artık her yer berzah olmuştur… İnsanları bilirsiniz, siz de onlardan birisisiniz. Zorlu şartlara en uyum sağlayan canlılardan birisiyiz. Mücadelesini bırakmayan insanlar, yeniden diriliş için topluluklar halinde, birbirinden kısmen kopuk şekilde ve teknolojinin nimetlerinden son derece faydalanarak varlıklarını sürdürmekteler.
Ana karakterimiz Sam Porter Bridges, bağımsız bir kargocu. Kurye de diyebiliriz Sam için. Mesafelerin kısa ya da uzak olmasına bakmaksızın, şartların zorluğuna aldırış etmeden işini yapan birisi kendisi. Kişilik olarak boş vermişlik, aldırmazlık had safhada. Şüphesiz yaşanmışlıkları var. İşte yine bu duygularla kendini yollara vurmuşken beklenmedik bir anda insanlığın Amerika cephesindeki mücadelesinin öznesi olur. Kendisine mühim bir görev yüklenir, o her ne kadar kabul etmesede… Sam’in organik bağları bulunan kişilerce oluşturulan Chiral Network ile tüm Amerika birbirine bağlanmak istemektedir. İnsanlığın geleceği bu adıma bağlıdır bir bakıma.
Birbirinden ayrı, farklı özellikleri ve görevleri olan kolonileri birbirine bağlamak hiç kolay değil. Bir de Bildiğiniz kargo/kuryecilik yapıyorsunuz. Eşya taşıyorsunuz. Aşılacak mesafeler uzak, doğal ve doğal olmayan tehlikeler yetmezmiş gibi kolonilerin amacından öte kendi çıkarını düşünen teröristler mevcut. Sam böyle bir ortamda tek başına A noktasından B’ye, buradan da Z, M, L ve N noktalarına gitmeye çalışıyor. Daha doğrusu siz çalışıyorsunuz.
Merak etmeyin, tek başımıza değiliz daha doğrusu en zorlu anlarda tek başımızayız ama işimizi kolaylaştıracak kurmaylarımız var. Metafizik aleme mensup üyeleri görmemize ve onları hissetmemize yardımcı olan bir bebeği ana rahmini simüle eden bir kabin içinde kucağımızda taşıyoruz. Ve bu bebek sırtımızda taşıdığımız dijital bir sisteme bağlı. Chiral Network’ü oluşturan Bridges’a bağlı çalışan bilim insanları da kıyafet, giyilebilir iskelet ve araç-gereç için bize destek sağlıyor. Kulağa çok uçuk ve bir o kadarda huzur verici geliyor dimi? Özellikle şu bebek nasıl ama?
Bu arada kolonileri bağla, kargoculuk yap görünen kısım şüphesiz. Bu dinamikler üzerinden yürüyen felsefi bir ağırlığı var oyunun. A noktasından B noktasına giderken çok fazla düşünme fırsatınız oluyor. Oyun zihninizde bir sel oluşturuyor. Gerçek dünyada ne varsa, ne yaşadıysanız neye tanık olduysanız oyunda gördüğünüz öğeler hatıralarınızı (iyi veya kötü) köpürtüp kulaklarınızdan, burnunuzdan, göz yaşı havuzundan taşmasına neden oluyor.
Death Stranding’in herkes için olmadığı su götürmez bir gerçek. Hatta benim gibi metafor havuzunda yüzmeyi sevenleri bile çıldırtabilecek yanları var. Bir kere oyunun UI yani arayüzü gerçekten çok karışık. Fiiliyat kısmına çıkıp menü, kargo bilgileri, harita gibi panellere geçtiğinizde o kadar karışıyor ki ortalık boğuluyorsunuz. Net boğuluyorsunuz. Uzak Asya’daki oyuncu kardeşlerimiz için sorun olmayabilir ama bu taraf için cidden büyük bir sorun. Sırf bu yüzden oyuna ara verdim, öyle bir bunalma geldi ki açasım gelmiyor oyunu. Bu saatten sonra da değişecek gibi değil, ne yapacağımı bilemiyorum. Asla bir yama ya da fix gelmez. O yüzden dingin bir kafayla, tüm sorumlulukları geride bırakmış ve oyuna odaklı şekilde başına oturmak lazım.
Oyunun grafikleri muazzam. Hele PC’deyseniz ve Nvidia DLSS aktif ise gözleriniz bayram ediyor. Benim hemen yazı sonunda yer alan videomda ne kadar şaşırdığımı bizzat izleyebilirsiniz. Video canlı yayın tekrarı olduğundan bitrate’i düşük, grafik kalitesini tam hissedemeyebilirsiniz ama surat ifadem yeterli olacaktır diye düşünüyorum. Soundtrack seçimleri de çok başarılı. Öyle anlarda giriyor ki müzikler, geriye yaslanıp uçsuz bucaksız alanlara bırakıyorsunuz Sam vesilesiyle benliğinizi.
Sözlerimi sonlandırırken oyundaki ünlü isimleri de belirtmek lazım. Norman Reedus, Mads Mikkelsen, Léa Seydoux, Tommie Earl Jenkins, Courtenay Taylor, Scott Whyte, Emily O’Brien… Gerek görünüşleri gerek sesleri ile oyunda yer alan bir ton popüler, işinde ehil kişi var. Norman ve Mads ikilisi zaten benim için kafi. The Walking Dead ve yeni nesil Hannibal dizileri ile zihnimde yer edinen bu ikilinin performansı parmakla gösterilecek derecede.
İşte böyle bir yapım Death Stranding, eğer yahu Talha zihnimde canlandıramadım ya da dediklerinle benim zihnimde canlanan başka bir şey. Hele biraz daha detaya girelim diyorsanız sizi hemen aşağıdaki oynanış videolarıma bakmanız için reçete yazıyor ve sevk ediyorum. Oyunu yazdığım bu incelemenin ışığında kesin öneriyorum. İyi eğlenceler, iyi seyirler.
Oyuna erişmemize vesile olan CD Media Türk‘e teşekkür ederiz.